‘Hoşça kal sevgili ülkem’

‘Hoşça kal sevgili ülkem’

Şöyle gönülden bir eyvallahı çok gördüğümüz, hoşça kal diyemediğimiz Ahmet Kaya, tutmayı ‘hak etmediğimiz’ bir yas olup, vicdanları yakıyor mu bilinmez.

Yüreğini eze eze incittiğimiz Ahmet Kaya‘nın kapkara gözlerine eşlik eden geniş gülümsemesindeki mahcubiyeti görünce, kimler başını öne eğiyor o da bilinmez.

Ama zamanın bilge ve adil eli, onu ve bestelerini cesur hikayesiyle geleceğe doğru yerleştirirken, Ahmet Kaya‘ya musallat popüler-medyatize ‘kötülüklerin’, tarihin mazgallarından sürüklenip gideceğine eminiz…

O halde onun şarkılarını her duyuşta loş gönlümüz ‘çetin bir masumiyetin’ sesine de kulak vermelidir ki bir daha Ahmet Kaya‘nın üzerine çullanan karanlık, kimsenin yanına yaklaşamasın.

Dilini sürgülemeye kalkıp yurtsuzluğa sürgün ettiğimiz Ahmet Kaya‘nın ülkesinde kalmış gözlerine, hoyratça kırdığımız yüreğine dokunmak artık imkansızdı.

Hazin gecikmelerin telafisinin mümkünü yok.

Geç kalmış nedametlerin de acelesi olmuyor.

Hayattayken ‘kasılmış’ vicdanlarımızın elbirliğiyle bin bir eziyeti esirgemediğiz Ahmet Kaya için, yıllar sonra sarf edilen müteessir ifadeler ne kadar zahmetsiz geldi değil mi?

Muhtemelen Kaya‘nın ailesinin de kanını donduran, içini bunaltan bu pişmanlık beyanatları boşluktan laf sahibine geri dönüyordur.

Bir gece yarısı eline verilen pasaportla Paris’e yani sürgüne gönderilen Ahmet Kaya‘nın Pere Lachaise mezarlığındaki kabrinde ‘Hoşça Kal Sevgili Ülkem’ yazıyor.

Gurbete bir yıl dayanan yorgun ve kırgın yüreğinde bestelediği şarkıları şimdi, nesilden nesile geçerek çoğalıyor. Ahmet Kaya, şarkılarını Kürtçe okumak istediğini söyleme ‘suçunu’ işlemişti.

İster istemez Başbakan’ın referandum öncesi çıktığı TV programında Ahmet Kaya‘nın Şafak Türküsü’nü söylediği bant kaydını izlerken dolan gözleri ve konuşması akıllara geliyor.

Kayıt, Başbakan’ın şiir okuduğu için hapis cezası alması üzerine,Ahmet Kaya‘nın o zaman Belediye Başkanı olan Başbakan’a muhalif desteğini verdiği bir etkinlikle ilgiliydi.

Başbakan, ‘Ahmet Kaya‘ya ilişkin, Türkiye bu kadar büyük bedeller ödememeliydi’ dedi.

Ve ilave etti. İşte; bu anayasa, bu bedel ödetmenin önüne geçiyor.

Eğer gerçekten öyleyse, Başbakan’a Ahmet Kaya‘nın hatırasına yüklenen bedellerden birini de iletmek isteriz!

Ahmet Kaya‘nın 12 Eylül darbesinin despotizmini anlatan şarkılarının halen ‘yasaklı şarkılar’ listesinde olduğunu, içlerinde ‘An gelir’, ‘Dokunma yanarsın’, ‘Başkaldırıyorum’ bestelerinin bulunduğu 10 şarkısının yasak olduğunu da hatırlatmak isteriz.

Başbakan, ‘Ahmet Kaya şiir okuduğu için özgürlüğü elinden alınan bir belediye başkanı için kalkmış oralara gelmişti’ dedi ve ‘Gurbette vefatını unutamayız’ diye andı.

Öyleyse, bir zamanların ‘muhalif belediye başkanından’ bugün de muhalif kimliklerin ve fikirlerin yaşatılmasında ve korunmasında daha da ‘demokrat’ özeni bekliyoruz demektir…

Yoksa siyasi görüşlerinden dolayı okuldan uzaklaştırılan, yargılanan üniversiteliler, tutuklanan gazeteciler, ağır ceza davaları açılan sanatçıların başbakanı olmak geçmişle aşılamaz büyük çelişki olarak tarihe kaydedilir…

Ahmet Kaya‘nın yıllar önce geniş, sıcak yüreğinden kopup gelen ‘muhaliflik’ desteği belki de onun yadigarı büyük derslerden biridir.

Bizim de sürgüne gönderdiği sanatçısını yabancı topraklardaki kabrinde yatarken ‘yad edenlerin’ ülkesi olmaktan kurtulma zamanımız daha gelmedi mi?

Nihal Kemaloğlu
28 Eylül 2010 / Aksam Gazetesi

Yorum bırakın